Kategori arşivi: Beğendiklerim

Bu bölümde eğitimlerimde konuyu pekiştirmek için kullandığım herbirinin içinde binbir mesaj gizli olan beğendiğim hikayeleri paylaşacağım.
Eğitim girişlerinde ve eğitim içinde pekiştiriciler eğitilenlerin konuyu anlamalarında kritik önem taşır. Sadece kitap diliyle konuları anlatmanız sizi sadece sesli bir kitap haline getirir. Eğitim içeriğinde, eğitilenler kendilerinden, hayatlarından birşeyler bulurlarsa eğitimi anlamak ve özümsemek için daha çok çaba sarf edecek ve eğitimin etkinliği de artacaktır. Hikayelerin dışında, eğitsel oyunlar da eğitimin etkinliğini arttırır.
Faydalı olması dileğiyle,
Gülbeniz AKDUMAN

Kelimeler

Kelimeler farklı kapıları açan anahtarlardır…

Gözleri  görmeyen  bir çocuk, sokakta   ayaklarının  dibinde bir şapka ile oturuyormuş. Önünde  büyükçe bir kağıt  ve kağıdın üzerinde de bir yazı varmış: 

 “ Ben körüm! Lütfen yardım edin!”  Şapkanın içinde sadece birkaç adet demir para varmış. O sırada elinde çantası ile oradan geçmekte olan  bir adam cebinden biraz bozuk para çıkarmış ve onları şapkanın içine koymuş.  Tam gidecekken durmuş ve çocuğun önündeki kağıdı almış. Kalemini çıkarmış ve kağıda bir şeyler yazmış.

 Kağıdı herkesin  yazdıklarını görebileceği şekilde koymuş ve yürüyüp gitmiş.  Kısa bir süre içinde şapka dolmaya başlamış.  İnsanlar kör  çocuğa  daha fazla para vermeye başlamışlar.

Öğleden sonra  kağıttaki yazıyı değiştiren adam, geri gelmiş.  Çocuk adamın yürüyüşünden onu tanımış. “Siz, sabah yazımı değiştiren kişisiniz değil mi ? Siz gittikten sonra , bugüne kadar hiç dolmadığı kadar çabuk doldu şapkam. Söyler misiniz ne yazdınız oraya ?”

Adam gülümsemiş. “Sadece doğruyu yazdım. Senin söylediğini farklı bir şekilde söyledim o kadar.” Demiş. Ne mi yazıyormuş kağıtta ?

BUGÜN HARİKA BİR GÜN VE BEN ONU GÖREMİYORUM…

Tabii ki  her iki yazı da okuyanlara çocuğun  kör olduğunu  söylüyor. Ama ikinci yazıda insanlara kör olmadıkları için  ne kadar şanslı oldukları da hissettiriliyor.  Bazen aynı şeyi anlatmak için kullanılan farklı kelimelerin, insanlar üzerinde  uyandırdığı duyguların farklılığını anlamak ve anlatabilmek gerçekten çok zordur.

Kelimelerimizi seçerken özen gösterelim, unutmayalım ki her kelime bir anahtardır. Onun hangi kapıyı açacağını belirleyense sizlersiniz.

Sevgi ve Saygılarımla,

Gülbeniz AKDUMAN

 

Açgözlü…

Bir ülkenin padişahı su kıyısında gezerken, balık yakalamak için oltasını suya atan gariban birini görerek ona acır ve adam; “Oltana ben burada ne iken ne takılırsa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim.” Der. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takılır. Hükümdar balıkçıya; “Ne yapalım, şansın bu kadarmış.” der ve gariban adamı da alarak saraya döner.

Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığı kadar altın vermelerini emreder. Kemiği terazinin bir kefesine koyarlar, öbür kefesine de altın koymaya başlarlar. 5, 10, 20, 50 diyerek altınları koyarlar ama kemiğin bulunduğu terazi kefesi yerinden bir türlü oynamaz. Altını doldurmaya devam ederler, terazinin kefesi dolar ama kemik tarafı bir türlü yerinden oynamaz. İşin içinden çıkamayınca sarayın âlimlerinden birini çağırıp, ona ne olduğunu sorarlar. Âlim kemiğe bakar ve şu açıklamayı yapar:

“Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi de koysanız yine yerinden oynatamazsınız. Çünkü doymaz. Ancak bir avuç toprak bunu doyurur…”

Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koyduklarında, terazinin kemik bulunan kefesi yukarı kalkıverir…