Özgüven

 

Gazetelere yansıyan bir haber dikkat çekti: İngiltere’de 5 aylık ve sadece 770 gr. doğmasına rağmen doktorlara inat hayatta tutunmayı başaran küçük  Rachael’in haberi bu. Hastanede 4 ay erken doğum yapan Carolyn Elliott’a (36) doktorlar “Bebeğiniz sadece 20 dakika yaşar. O da hayat destek ünitesiyle. Sonra büyük ihtimalle ölür, istiyorsanız kızınıza son bir kere bakın!” der. Avuç içi kadar minik Rachael’in yanma giden anne kızını makineden çıkartıp kucağına alır, göğsüne yaslar. Bebek birden ağlamaya başlayınca ana-babası Rachael’in hayatta kalacağı yönünde ümitlenir. Haber ajanslara şu şekilde bildirilir: “İngiliz doktorların Sadece 20 dakika yaşar’ dediği, dünyaya gözlerini 4 ay erken açan bebek, annesi kucağına alınca mucizevî şekilde hayat mücadelesini kazandı.”

Bu aslında halk arasında yaygın olan “Bebeği kucağa almayın, alışır” şeklindeki yaklaşımın ilmî gerçeklere aykırı olduğunun, aksine kucağa alınan bebeğin huzur bulduğunun, anne-bebek arasındaki bağı güçlendirdiğinin göstergesidir. Onun için doğumdan hemen sonra anne ve bebeğin ayrı kalmalarının bebeğin gelişimini ve annenin davranışını olumsuz etkilediğini bilmek gerekir. Emzirme ve kucağa alma, annenin bebeğiyle yakın ve sevgi dolu bir ilişki kurmasına yardım eder. Uygun ve ideal olan, bebeğin an¬nesiyle aynı odada beraber kalmasıdır. Aile-bebek arasındaki psikolojik bağın oluşmasında dokunma, kucağa alma ve sevgi çok önemlidir. Anne kucağı bebeğin ağlamasını ve huzursuz olmasını önler. Annenin çocuğa bağlanması onun hayatta kalabilmesi için de en temel ihtiyaçlardandır. Hatta bununla ilgili bir hadise anlatılır:

Şehrin en modern kreşine bebeğiyle gelen genç kadın, masasının üzerindeki süslü yazıdan müdür olduğu anlaşılan adama “Çocuğumu buraya vermek istiyorum!” dedi, “Duyduğuma göre en bilimsel bakım sizinkiymiş!” Müdür hafifçe kasılarak “Doğru duymuşsunuz!” dedi, “Baştan sona herşeyimiz öyledir!” Genç kadın duyduklarından çok mutlu olmuştu. Bebeği göstererek “Bilimsellik gerçekten de güzel şey!” dedi, “Bu haylazı uslandırır inşallah!” Müdür annesinin kucağında kıpırdanan yavruya göz gezdirip “Kız herhalde, öyle değil mi?” dedi, “Yaşı da 1.5-2 olmalı!” Kadın atıldı: “Evet evet, tam üstüne bastınız! Akıllanmaya başladığı için fazla ilgi bekliyor. Sosyal bir insanım, eve bağlanmak mahvetti beni!” Müdür bazı evraklar çıkartarak “Anlaşmayı aylık dönemler hâlinde yapıyoruz!” dedi, “Bu daha bilimsel oluyor. Ücreti de peşin vermeli, kâğıtta yazılan şartları kabul etmelisiniz!” Genç kadın adamın uzattığı kâğıdı inceleyip “Para önemli değil!” dedi, “Hemen takdim ederim. Fakat en alt satırı anlamadım!” Adam koltuğundan doğrularak “Haa! Evet, o çok önemli!” dedi, “Bir giyim eşyanızı istiyoruz. Kazak veya hırkanız olabilir!” “Hırka mı?” diye afalladı kadın, “O da nereden çıktı?” Müdür büyük ciddiyetle “Sadece bilimsel bir netice efendim!” dedi, “Sadece bilimsel! Uyurken bebeklere onları örtüyoruz. Anne kucağı gibi oluyor da…”

Bana söyler misiniz, anne şefkatini hangi kurum sağlayabilir ki? Yetim kavramının esprisi de bu sevgi fenomeninin yokluğundan başkası değil mi? Kucağa alınan ve okşanıp sevilen çocukların sevilmeyen çocuklara oranla gelişmeleri çok daha hızlı olduğunu yapılan araştırmalar göstermiştir. Bu sebeple çocuk anne kucağına, annenin sevgisine, okşayışına bir gıda kadar ihtiyaç duyar. Bu şekilde özgüven duygusu gelişir. Güven duygusu çocuk için en büyük dayanaktır.

Kendini güvende hissetmeyen hiç-kimse kendini özgür görme hakkına da sahip olamaz. Çocuk bu güveni, en zayıf olduğu bebeklik yaşında anne kucağından başka yerde bulamaz. Güvenlik çocukta olduğu gibi, yetişkinde de psikolojik ihtiyaçtır. Çocuk olsun, büyük olsun; güvencede olmayanlar yetersizlik yüzünden kendilerini rahat hissedemezler. Herkes korkulanı yenecek bir güce dayanma ihtiyacı duyar.

Yeni psikolojinin kurucularından Maslov çocuğun bu yanını gündeme getirerek özgür davranış gösterme ve sağlıklı gelişme için güvenlik ihtiyacının mutlaka giderilmesinin gereğine işaretle bir ilkeyi ortaya koyar: “Ancak kendini güvende hisseden bir bebek sağlıklı çelişmeye açık olacaktır. Güvenlik ihtiyacının giderilmesi şarttır. Giderilmeyen güvenlik ihtiyaçları her zaman içten içe doyurulmak için diretecek ve ilerlemeye engel olacaktır.”

Özgür olmanın temelinde güvenlik ve kendini güvende hissetme vardır. Çocuğun en güvende olduğu yer de anne kucağıdır. İşte bu safhada ana-babaya düşen görev büyüktür. Ana-baba güven ortamım çocuğun yeteneklerini köreltmeden, belli kalıplara sokmadan ve yönlendirmeden hazırlamalıdır. Çocuğun sevgiye doymuş bu güveni aile ortamının dışında bulması imkânsızdır. Anne şefkati/sevgisi, çocuk için en büyük ihtiyaç ve güveni sağlayan psikolojik bağdır. Bu bağ ancak sağlıklı aile ortamında oluşturulabilir. Dünyanın  en iyi eğitimcisi bile anne kadar şefkatli olamaz. En iyi kurum anne kucağı kadar çocuğu güvende hissettiremez.

 

Başarısızlık ve büyük zararlara rağmen hayata güvenlerini sonuna kadar saklayabilen iyimser insanlar, iyi bir anne tarafından büyütülmüş olanlardır. Andre Maorois

 

Özgüven sahibi affeder, korkak ise kin besler…

Yorum Ekle